Hocasıyla dünyayı yöneten öğrenci kim?
Dünyayı yönettiği söylenen aileleri hepiniz duymuşsunuzdur. Peki son 50 yıldır, dünyayı öğrencisiyle birlikte yöneten öğretmeni duymuş muydunuz? Bu öğretmenin adı Henry Kissinger. Kissinger, 70 yıldır Amerikan siyasetinin merkezinde yer aldı. ABD başkanlığı 50 yılda ondan fazla kez el değiştirirken, onun yeri hiç değişmedi. Sadece dışişleri bakanlığı değil, bütün ABD başkanlarının akıl hocalığını da yaptı Kissinger öyle bir öğrenci yetiştirdi ki, kendisi Amerika’yı yönetirken, öğrencisi de dünyayı yönetmeye talip oldu. İşte bu öğrenci, Klaus Schwab.
Schwab, Davos zirvesi olarak da bilinen ve her yıl küresel şirketleri ve siyasetçileri bir araya getiren Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu. Küresel şirketler ve siyasetçiler her yıl bu forumda bir araya gelip dünyanın geleceğini tartışıyorlar. Daha doğrusu geleceğimize karar veriyorlar.
“Let’s also be clear. The future is not just happening. The future is built by us. By a powerful community, as you, here in this group. We have some means to improve the states of the world.”
Küresel elitleri dünyamızı inşa edecek kadar güçlü yapan şey, sahip oldukları imkanlar ya da para değil. Onları güçlü yapan şey, çıkarları için bir araya gelmeleri ve aynı amaçlar doğrultusunda birlikte hareket edebilmeleri. Bu yüzden Dünya Ekonomik Forumu gibi kurumlar kurup, buralarda örgütleniyorlar. Peki hangi örgütlü güç, bu öğretmen ve öğrenciyi bir araya getirdi ve birine Amerika’yı, birine de dünyayı yönetecek gücü verdi?
Henry Kissinger’ın da, Klaus Schwab’ın da hikayesi, Nazi Almanya’sına uzanıyor. Henry Kissinger’ın ailesi Nazi zulmünden kaçıp Amerika’ya göç ederken, Klaus Schwab’ın ailesi, İsviçre’den Nazi Almanyası’na taşınıyor. Peki Schwab ailesi, Hitler’in zulmünden neden korkmamıştı? Çünkü Klaus Schwab’ın babası Escher Wyss adındaki şirketin yöneticisiydi ve bu şirketin, Nazilerle derin ilişkileri vardı. Escher Wyss, İsviçre merkezli bir sanayi şirketiydi. Şirketin 2. Dünya Savaşı’ndaki en büyük müşterisi, Nazi Almanyası olmuştu. Çünkü Nazi ordusu, ihtiyaç duyduğu motor türbinlerini ve alev püskürtücüleri bu şirketten alıyordu. Escher Wyss’in bunlardan daha da büyük bir günahı vardı. Şirket, Hitler’in nükleer silah geliştirmesi için gereken enerji santralinin parçalarını da sağlıyordu.
Klaus Schwab şirketin yönetimini, 1967 yılında babasından devraldı ve nükleer silah çalışmalarına devam etti. Hatta İsviçre devlet arşivlerine göre şirket, Güney Afrika’daki ırkçı rejime yıllarca nükleer silah parçaları göndermişti. İsviçre bankaları da, bunun için şirkete defalarca kredi vermişti. Yani bugün geleceğimizi inşa ettiğini söyleyen Klaus Schwab ve babası, Adolf Hitler gibi zalimleri desteklemekten çekinmemişti. Burada hikaye daha da karmaşık bir hal alıyor. Çünkü 2. Dünya Savaşı’nda, Hitleri sadece Schwab ailesi değil, düşmanları da desteklemişti. Evet yanlış duymadınız. ABD Hitler Almanya’sına karşı savaşırken, Amerikalı şirketler Hitler’i hem savaştan önce, hem de savaş boyunca finanse etmişlerdi. Aslında her şey 1. Dünya Savaşı’ndan sonra başlamıştı. Çünkü savaşta kaybeden Almanların, kazanan devletlere tazminat ödemesine karar verilmişti. Ama bir sorun vardı, Almanlar tazminat ödemelerini aksatıyorlardı. Tam bu noktada, bazı derin eller sorunu devraldı.
Almanya’nın ödemelerini takip etmek için, İsviçre’de bugün hala faaliyette olan özel bir banka kuruldu. Bu bankanın adı Uluslararası Ödemeler Bankası. Birçok ülkenin merkez bankası bir araya gelerek oluşturduğu için, Merkez Bankalarının bankası olarak da bilinir. Ancak Ödemeler Bankası’nın kuruluşunda bir gariplik vardı. Bankanın üyeleri arasında dönemin güçlü devletlerinin merkez bankaları yer almıştı ama Amerikan Merkez Bankası üye olmayı reddetmişti. Bunun yerine Amerika’yı, JPMorgan ve First National Bank gibi özel bankalar temsil etmişti. Bu bankalar, Morgan ve Rockefeller gibi Amerika’nın en zengin ailelerine aitti. İşte burası, derin ellerin olaya dahil olduğu andı.
Özel bankaların aday gösterdiği Gates McGarrah Uluslararası Ödemeler Bankası’nın ilk başkanı seçilmişti. McGarrah, milyarder David Rockefeller’ın bankasında yöneticilik yapmıştı. Hatta ABD Merkez Bankası’nın New York şubesinin de başkanlığını yapmıştı. Evet küresel sermaye, Türkiye gibi ülkelerin merkez bankalarının bağımsız olmasını isterken, dünyanın en güçlü merkez bankasını kendi adamlarıyla yönetir. Çünkü bir ülkenin parasını kontrol eden, o ülkeyi de kontrol edebilir. İşte Almanlara 1. Dünya Savaşı tazminatlarını ödetmek için kurulan bu banka, 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının en büyük destekçisi olacaktı.
Tarih, hiç de size anlatıldığı gibi değil, öyle değil mi? Almanya’nın lideri Adolf Hitler, savaş boyunca ihtiyaç duyduğu ürünler için ithalat yapmak zorundaydı ve bunun için de altına ve dövize ihtiyacı vardı. Bu yüzden Almanlar, işgal ettikleri ülkelerin bütün altınlarını ve paralarını yağmaladılar. Ancak savaş zamanı olduğu için, diğer ülkelerin kabul ettiği tek para birimi İsviçre frangıydı. Yani Hitler, yağmaladığı altınları ve paraları dövize çevirmek zorundaydı. Hitler’in imdadına, İsviçre’deki Ödemeler Bankası koştu. Bankada Almanlar için bir hesap açıldı ve Naziler yağmaladıkları altınları bu hesaba yatırdılar. Hatta Amerikan arşivlerinde, bu altın ticareti tüm detaylarıyla yer alıyordu. Peki bütün batı dünyası Nazilerle savaşıyorken, batılı bir banka Nazilere nasıl yardım edebildi?
Amerika 2. Dünya Savaşı’na dahil olduktan sonra önemli bir ajanını İsviçre’ye göndermişti. Bu ajan savaştan sonra, CIA’in, yani Amerikan istihbaratının başına geçecek olan Allen Dulles’tan başkası değildi. Bu ajanın neden İsviçre’ye gönderildiği çok geçmeden anlaşıldı. Allen Dulles’un anlattığına göre, İsviçre’deki en yakın arkadaşlarından biri Thomas McKittrick’ti.
Ve ne tesadüf ki, McKittrick, İsviçre’deki Ödemeler Bankası’nın başkanıydı. McKittrick, Nazilerin yağmaladıkları altınları, Ödemeler Bankası’na yatırmalarına izin veriyor ve onlara karşılığında döviz sağlıyordu. Allen Dules da, McKittrick’in hukuki ve siyasi olarak önünü açıyordu. Yani Nazilere savaşma gücünü veren, Amerikalıların ta kendisiydi. Bu yüzden İsviçre, 2. Dünya Savaşında tarafsız kalmış, Hitler de kendisine yardım eden bu ülkeyi işgal etmemişti.
Peki, 300 bin Amerikalının öldüğü savaşta, Nazilere yardım eden Amerikalılar ne ceza mı aldı? Hiçbir ceza almadıkları gibi üstüne bir de ödüllendirildiler. Thomas McKittrick, Rockefeller ailesine ait Chase National Bankası’na müdür yardımcısı olarak atandı. Ajan Allen Dulles da, savaştan sonra CIA başkanlığına getirildi. Tabi ki Rockefeller ailesi sayesinde. Allen Dulles ajan olarak savaşa gitmeden önce, Sullivan and Cromwell adında bir hukuk firmasının yöneticisiydi. Bu firmanın en büyük müşterisi de Rockefeller ailesiydi. Dulles ailesi de öyle sıradan bir aile değildi. Allen’ın amcası Robert Lansing, ABD Dışişleri Bakanlığı yapmıştı. Sadece amcası değil, Allen’ın kardeşi John Foster Dulles da, savaştan sonra Amerika’nın Dışişleri Bakanlığı’na getirilecekti.
John Foster da bu makama Rockefeller ailesi sayesinde gelmişti. Çünkü John Foster, dışişleri bakanı olana kadar Rockefeller Vakfı’nın başkanlığını yapmıştı. Aynı zamanda, yine Rockefeller ailesine ait Dış İlişkiler Konseyi’nin de kurucularından biriydi. Bu düşünce kuruluşu bugün hala ABD politikalarına yön veriyor. İşte bu örgütlü güç, savaşları finanse ediyor ve bazen dostu dosta, bazen de dostu düşmana kırdırıyor. Amerika’yı yönetecek olan öğretmenle, dünyayı yönetecek öğrencisinin hikayesi de, işte tam bu noktada kesişiyor. Yahudi Kissinger ailesi, Nazi zulmünden kaçıp Amerika’ya göç etmişti. Kaderin cilvesi olsa gerek, Henry Kissinger Harvard’da doktorasını yaparken Rockefeller ailesi onu keşfetti. Ve Kissinger aileye ait düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’ne girdi ve burada birçok çalışmayı yönetti.
“Actually I guess I was the first one who got to know him because he was a member of an organization called the Council on Foreign Relations in New York and there was a study group at that time that he has then a young instructor at Harvard”
Henry Kissinger aynı zamanda David Rockefeller’ın kardeşi Nelson Rockefeller’a danışmanlık yapmıştı. Bankacı abisi kadar bilinmese de Nelson Rockefeller 60’larda New York valiliği ve 70’lerde ABD Başkan Yardımcılığı bile yapmıştı.
“I was so impressed by him that I introduced him to my brother Nelson he was then governor in New York and was then considering seeking the presidency of the United States they became great friends and actually Henry was became Nelson’s foreign policy advisor as long as he was in public life and I think is one of the remarkable international statesmen in the world today even thirty years after he was Secretary of State”
CIA, bu dönemde hikayeye tekrar dahil oldu ve Henry Kissinger’a, Harvard’da ders vermesi için binlerce dolarlık fon sağladı. Henry Kissinger, öğrencisi Klaus Schwab ile bu derslerden birinde tanıştı.
“Actually I met Dr. Kissinger the first time exactly fifty years ago at Harvard. There was one course, one seminar of Henry Kissinger which really opened my eyes. I met Henry Kissinger. And Henry Kissinger changed my life, because he evoked my interest for political issues. And that’s the reason probably, why all my career, I tried to blend a political life with a business life.”
Çok açık ki küresel elitler, siyaset üzerindeki etkiye ve güce, sadece zengin oldukları için sahip değil. Bu elitler, insanları ortak amaçlar ve çıkarlar etrafında bir araya getiriyor ve hedeflerine ulaşmak için organize hareket ediyorlar. Klaus Schwab babasının şirketinin başına geçtiği yıl, öğretmeni Henry Kissinger’la tanışmıştı. Ve dediğine göre, siyasi konularla ilgilenmesini sağlayan da öğretmeni olmuştu. Klaus Schwab dünya siyasetine yön vermek için daha fazla bekleyemedi. 3 sene sonra babasının şirketini bırakıp, ileride Dünya Ekonomik Forumu ismini alacak olan Avrupa Yönetim Forumu’nu kurdu. Forum, İsviçre’de ve İsviçre hükümetinin gözetiminde kurulmuştu. Merkez olarak dünya savaşında taraf tutmayan ama iki tarafı da destekleyen bir ülkeyi seçmek, çok mantıklıydı. Zaten babasıyla yönettikleri şirket de İsviçre’deydi ve bu şirket de, savaşın iki tarafıyla iş yapmıştı.
Klaus Schwab şirketleri, siyasetçileri ve akademisyenleri Dünya Ekonomik Forumu’nda bir araya getirmeye başladı.
“We have business, of course as a very important audince and we have politics, we have continuous partnerships with many governments around the world and of course, we have NGOs, we have trade unions, we have all those different paths -media of course. Media of course. And very important experts and scientists and academia”
“Klaus Scwhab’ın dünyada ulaşmak isteyip de ulaşamadığı neredeyse hiç kimse yoktu. Klaus telefonu alır ve küresel temelde herhangi bir kişiyi arayabilir. Bilmiyorum belki bir iki istisna dışında dünyada başka kimse bunu yapamaz.”
Öğretmeni Henry Kissinger, Klaus Schwab’ı dünya siyasetine yön vermesi için yetiştirmişti. Klaus Schwab da, dünyaya yön verecek siyasetçileri yetiştirmeliydi. 1992 yılında, Dünya Ekonomik Forumu bünyesinde Yarın için Küresel Liderler adında bir programı başlattı. Programın 1993 yılındaki ilk katılımcılarından Tony Blair, 4 sene sonra İngiltere başbakanı oldu. Aynı yıl programda olan Gordon Brown da Tony Blair’den sonra başbakanlık yaptı. Sarkozy, Merkel, Orban ve daha birçok genç siyasetçi, programdan sonra kendi ülkelerinin yönetimlerinde söz sahibi oldular. Ve her biri, ülkelerinin değil, onları eğiten örgütlü gücün çıkarlarına hizmet ettiler. Klaus Schwab dünyanın geleceğine karar verecek liderleri yetiştirirken, öğretmeni Kissinger da Amerika’yı, küresel elitlerin istediği şekilde yönlendiriyordu. Örneğin, Amerika’nın en büyük düşmanı olan Çin’i kendi elleriyle büyütmüştü ve bunun mimarı Kissinger’dı.
Klaus Schwab’ın Dünya Ekonomik Forumu’nu kurduğu 1971’de, Kissinger Başkan Nixon’ın Ulusal Güvenlik Danışmanıydı. Soğuk Savaş yıllarıydı ve ABD komünist bloktaki Sovyetler ve Çin’le karşı karşıyaydı. Kissinger böyle bir dönemde gizlice Çin’e gitti ve ilişkileri düzeltmek için Çin Başbakanıyla görüştü. Bu gizli ziyaretten bir sene sonra Başkan Nixon Çin’e gitti ve iki ülke yakınlaşmaya başladı. 1950’lere kadar ABD, dış ticaretinin beşte birini Çin’le yapıyorken, 1971’e kadar hiçbir ticaret yapmamıştı. İlişkiler düzeldikten sonra Çin hem dünyanın hem de Amerika’nın en büyük ithalatçısı haline gelecekti. Başkan Nixon’dan sonraki ziyareti David Rockefeller’ın yapması şaşırtıcı değildi. Çünkü Kissinger, Çin’e gitmeden 3 yıl önce Nelson Rockefeller’ın danışmanıydı ve Rockefeller’a “Komünist Çin ile bir diyalog başlatabileceğini” söyletmişti.
Küresel elitler Amerika’yı kullanarak dünyaya 70 yıl boyunca yön verdi. Bugün, her şeyin dijitalleştiği bir dünyayı yönetmek için daha fazla güçlü devlete ihtiyaçları var. Böyle çok kutuplu bir dünyada devletler güçleriyle birbirini dengeleyecek ve hiçbiri özgürce hareket edemeyecek. Böylece küresel sermaye, devletler üzerindeki kontrolünü ve etkisini daha fazla artıracak. Bu yüzden sadece Amerika’yı değil, Çin gibi birçok ülkeyi destekliyor ve kuracakları yeni düzeninin bir parçası olmasını istiyorlar.
“To me the most important aspect was that it was an assertion by China of participating in the construction of an international order. I respect, China’s achievements which are tremendous over the last 40 years since the opening up… I think it’s a role model for many countries.”
“I would like to thank you very much, I would like to thank you personally also for the 50 years along mentorship and all the advice you have given me. Thank you and we appreciate it very much. Please join me”
Devletlerin ve insanların, küresel elitler için sadece kullanılacak ve sömürülecek şeylerden ibaret olduğunu gördünüz. Bu elitler sahip oldukları güce birlikte hareket ederek yani örgütler ve cemiyetler kurarak ulaşıyorlar. Çünkü zaman, şahıslar ve bireylerin değil, örgütlerin ve toplulukların zamanı. Şahıslar ne kadar zeki ve güçlü de olsalar, toplulukların ortak aklından daha zeki ve güçlü olamazlar. Eğer küçük ve yalnız bireyler olarak kalırsak, bu sistemin çarkları içinde öğütülmekten kurtalamayız. Eğer bir araya gelirsek, ancak o zaman, sistemin çarklarını parçalayacak kadar büyük ve güçlü olabiliriz.