Siyonist Kışkırtma: 6-8 Ekim Olayları

Selahattin Demirtaş sadece halkı sokağa çağırdığı için 42 yıl hapis cezasını hak ediyor muydu?

10:29-30:32 “Türkiye’nin de geleceğini kurtaracak kritik hamleyi yaptık.”

Sokağa çıkmak demokrasilerdeki en temel hakkımız değil miydi?

10:32-10:37 “Ve halkımızı Kobani ile dayanışmak üzere acil göreve, eyleme çağırdık.”

Demirtaş’a verilen cezanın adaletsiz olup olmadığına karar vermek için yaşananları hatırlamak gerekiyor. Çünkü Selahattin Demirtaş halkı sokağa çağırdığı için suçlu değil. Bugün dünyanın gözü önünde soykırım yapan Siyonizm, 10 yıl önce terör örgütleriyle Türkiye’yi parçalamaya çalışırken bunlara destek olduğu için suçlu. Evet Suriye’de İç Savaş başladıktan sonra, Türkiye’nin etrafı birden fazla terör örgütüyle kuşatıldı. Sadece PKK ve PYD değil, DEAŞ terör örgütü de ABD’nin desteğiyle ortaya çıkmıştı.

Bunu kendileri itiraf ettiler…

0:05-0:13 “Şunu hatırlayalım. Bugün savaştığımız insanları 20 sene önce biz finanse ettik. ”0:10-0:15 “ISIS got started through funding from our friends and allies”

DEAŞ, dostlarımız ve müttefiklerimizden gelen finansmanla başladı. ” DEAŞ ortaya çıktıktan kısa süre sonra doğrudan Türkiye Suriye sınırındaki Kobani’ye saldırıya geçti. Amaç belliydi, Kobani PYD terör örgütünün güçlü olduğu bir bölgeydi. DEAŞ Kobani’ye saldırınca ABD hem PYD’yi silahlandırmak; hem de Türkiye’yi sıkıştırmak için bir bahane bulacaktı.

Tam da böyle oldu. DEAŞ Kobani’yi kuşattıktan sonra Selahattin Demirtaş, PYD’ye yapılacak silah yardımı için bir koridor açılmasını talep etti. O dönemde Çözüm Süreci devam ediyordu, PKK elebaşı Öcalan, Kobani’ye yardım edilmezse barış sürecini bitirmekle tehdit ediyordu. Hükümet, Kobani halkını DEAŞ’a karşı savunması için peşmergenin geçişine izin verileceğini söylemişti. Ancak PYD, peşmergenin desteğine değil silaha ihtiyaçları olduğunu söylüyordu. Yani hem PKK için hem de PYD için önemli olan Kobani halkı değil, Kobani’yi kendi çıkarları için nasıl kullanacaklarıydı.

Türkiye dışarıdan kuşatılmaya çalışılıyordu. Peki düşmanınızı dışardan saldırarak mağlup edemediğinizde ne yapardınız? Evet içerden çökertmeye çalışırdınız, ki onlar da aynısını yaptılar. Kobani’deki siviller devlet tarafından tahliye edilmesine rağmen HDP 6 Ekim’de, halkı sokağa çağırdı ve direniş çağrısında bulundu.

10:32-10:37 “Ve halkımızı Kobani ile dayanışmak üzere acil göreve, eyleme çağırdık. ”

Bu masum bir gösteri çağrısı değil adeta ülkede çıkarılmak istenen iç savaşın bir provasıydı. 6-8 Ekim olaylarında sadece iki günde 40’tan fazla insan vahşice katledildi. Türkiye etrafındaki kuşatmayı yarmak için Suriye ve Irak’ta sınırötesi operasyon yapma yetkisi veren tezkereyi meclisten geçirdikten sadece 4 gün sonra 35 ilde halkı sokağa dökmeleri tesadüf değildi.

Türkiye bir yandan içerden kaosa sürüklenmeye çalışılırken, bir yandan da batı medyası tarafından terör destekçisi gibi gösteriliyordu. Çünkü ABD ve müttefikleri, kendilerinin ortaya çıkardığı DEAŞ’ı, yine kendilerinin desteklediği PYD’nin üzerine salmış, sonra da Türkiye’nin PYD’ye destek olmasını beklemişlerdi. Türkiye bunu tabi ki kabul edemezdi. Zaten 6-8 Ekim olaylarından iki hafta sonra ABD, DEAŞ’ı bahane edip PYD’ye ilk silah yardımını yapmıştı. ABD o günden sonra PYD’ye binlerce tır silah daha gönderdi ve sınırımızdaki terör örgütünü elleriyle büyüttü. Anlattıklarım, Siyonizm ve etkisi altındaki malum süper güçlerin Türkiye’yi ve bölgemizi terör örgütleriyle nasıl dizayn etmeye çalıştıklarının ufak bir kesiti.

Daha dikkat çekici olan, Türkiye’nin karşılaşacağı bu zorlukları önceden ön görmüşlerdi. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz 6-8 Ekim olaylarından iki yıl önce bir makale yazdı. Abramowitz bir Rusya Yahudisi ve FETÖ’nün elebaşı Fethullah Gülen’e ABD vizesinde kefil olanların başında geliyor. Abramowitz makalesinde, Türkiye’nin 10 yıldır siyasi bir karışıklık görmediğini ama 2014’te politik çalkantıların AK Parti’yi parçalayabileceğini yazıyordu. Gerçekten de bir sene sonra DEAŞ en kanlı terör saldırılarından birini Türkiye’de gerçekleştirmiş, iki hafta sonra da Gezi Parkı ile sokaklar karışmıştı. Makaledeki daha büyük öngörü de, Abramowitz’in Suriye İç Savaşı’na yol açan Arap Baharı gibi “Türkiye için bir Kürt Baharı”ndan bahsetmesiydi.

Bu öngörünün de gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaptılar ve 6-8 Ekim olaylarıyla Türkiye İç Savaşı’nı çıkartmaya çalıştılar. Türkiye bu süreçleri atlattıktan sonra, sınırları içerisinde PKK’yı bitirmek için terör operasyonları yaparken, Selahattin Demirtaş bu operasyonlara karşı halkı bir kez daha sokağa çağırıyordu.

3:30-3:34 “Herkes bulunduğu yerden Sur’a doğru yürümelidir.”

Bu iç savaş denemeleri sonuç vermeyince bu kez Türkiye’yi sindirmek ve diz çöktürmek için, 2015’ten 2016 yılına kadar yüzlerce kişinin ölümüne yol açan onlarca terör saldırısı gerçekleştirdiler. Terör saldırılarıyla da Türkiye’yi dize getiremediklerini görünce bu kez FETÖ eliyle, ülkeyi içerden işgal ederek teslim almaya çalıştılar.

Bütün bu süreçlerin arkasında aynı isimleri, yani aynı aklı görüyorduk; örneğin sözde Kürt sorunundan dolayı sokakların karışacağını tahmin eden kişiyle, Türkiye’yi bir darbe girişimiyle işgal etmeye çalışan FETÖ’ye kefil olan, aynı kişiydi. Ve bu sıradan biri değil, ABD’nin Türkiye Büyükelçiliğini yapmış bir Siyonist’ti. Aslında yıllardır aynı düşmanla mücadele ediyoruz. 100 yıl önce ulus devlet fikrini aşılayıp bu toprakları bölenler, dün terör örgütlerini kullanıp aramıza nefret tohumlarını ekenler ve bugün, Filistin’de katliamı gerçekleştiren ve bunu destekleyenler, aynı düşmanın sadece farklı suretleri. Bu videoyu hazırladığım sırada, İsrail başbakanı Netenyahu’nun oğlunun yaptığı paylaşım, tespitlerimizi de doğruluyor.

Bütün insanlar “Tüm gözler Refah’ta” şeklinde paylaşım yaparak İsrail’in Refah’taki katliamına dikkat çekerken, Netenyahu’nun oğlu “Tüm gözler Kürdistan’da” diyerek sözde bir Kürdistan haritası paylaşıyor ve bölge üzerindeki kirli planlarını bir kez daha ifşa ediyordu. Bu düşmanın karşısındakiler de değişmedi. 100 yıl önce karşılarında Osmanlı topraklarında yaşayan müslümanlar vardı. Bugün de Osmanlı’dan geriye kalan topraklarda yaşayan müslümanlar var. Örneğin bize yeterli gelmese de, Türkiye’nin İsrail’e ticari ambargo uygulayan ilk ülke olması bir tesadüf değil; tarihimizin, omzumuza yüklediği sorumluluğun bir göstergesi. Bu yüzden devletler, sınırlar ya da isimler değişmişken, düşmanın gözünde hala değişmemişsek, kendimizi ve önceliklerimizi değiştirmenin zamanı gelmiş demektir.